Nasrullah Gazetesi - Kastamonu HaberleriNasrullah Gazetesi
HV
01 NİSAN Cumartesi 22:53

Bizim Mahalle

Sadık Ahmet
Sadık Ahmet
Giriş Tarihi : 31-01-2023 11:22

Eski mahallemize uğradım.

Regaip Kandili gecesi idi. Abdülcabbar camisinde hoca efendiler gönül doyuran bir program hazırlamışlar. Rağbet de çoktu. Uzun zamandır bizim camiyi bu kadar dolu görmemiştim. İkramlar oldu. Sohbetler edildi. Cami ve çevresi için neler yapılabileceği konuşuldu. Hoca efendi dedi ki, “Camiler sadece namaz kılınan mekanlar olmamalı.” 

Hak verdik hocaya. Hemen karşısında metruk bir bina var, sahibi satabilirmiş.

“Burası camiye ait olsa ne güzel olur” dediler.

Bayanlara ayrı erkeklere ayrı etkinlik salonları, çocuk oyun alanları, hoca lojmanı, kütüphane gibi bölümlerin yapılabileceği gibi fikirler havada uçuştu.

Kenar mahallelerde kayıp nesillerin yetişmemesi adına bu tür projeler çok önemli. 

Zaten çevreye şöyle bir göz atınca durumun vehametini anlıyorsunuz.

Etrafta koşuşan çocukların ağzından yakası açılmadık küfürleri duyunca, biraz kuytu köşelerde sigara içen on iki-on üç yaşındaki çocukları görünce mübarek kandil gecesi ettiğimiz duaların eksikliği eyvah dedirtti.

Tabi ki dua çok önemli. Çünkü isteyebileceğimiz en yüce makam Allah katı.

“Biz ne yapabiliriz” diye sorduk?

Gücümüz yettiği kadar katkıda bulunuruz dedik.

**

“Mazi zihnimde silinmeyen hatıra

Her anını yazsam göz yaşı ile her satıra”

Böyle bir şiir var mıydı, ben mi uydurdum bilemiyorum...

Doğup büyüdüğümüz mahalle burası.

Yıkılmaya yüz tutmuş, imkanlar zorlanarak kaba saba tamir görmüş evler, arnavut kaldırımları sökülüp beton parke taş döşenmiş yolar. İnsanlar yabancı, değişmiş. Sanki kıyısına köşesine maziye ait bir şeyler sıkışmış tahta darabalar çürümüş. 

Saklambaç oynarken sırtımızı döndüğümüz, sobe-sobe diye yumrukladığımız ahşap komşu kapısı demir olmuş. Biraz illerdeki evden Saniye anne elinde üstüne torba yoğurdu yada salça sürdüğü ekmek dilimleri ile kapıya çıkacak “Ulan, kız, adı batmayasacılar, alın şu ekmekleri bölüşün aranızda” diye azarlarken seven sesini duyacak gibiyiz. “Adı batmayasacılar” duaya bakar mısınız?

Bu mevsimde çok kar yağardı. Bazen biz çocukların boyunu bile aşardı. Ramazan aylarında teravihten sonra çoluk çocuk sokağa çıkar, Kırkçeşme kahvelerinin önünden deveciler camisine kadar kızak kayardık. Her çocuğun bir kayığı vardı. Kayığın kızaklarına iyi kaysın diye çelik zemberek çakarlardı. Ben çakmazdım. Babam ne ağacından yaptı bilmiyorum ama çok iyi kayardık. Kızağın bir ayağı kırıktı. Çoğu kere kapımızın önü bize yetmez, Ahmet Dede mezarlığının girişinden kayıklara biner, Nasrullah köprüsüne kadar kayardık. Yakın köylerden eşekler ile odun getiren köylüleri hiç sevmezdik. Çoktur eşek sürüsünün arasına kayık ile daldığım.

Gıcık teyzeler de yok değildi. Kızak kaydığımız yola kül dökerlerdi. Biz onlara külcü teyze derdik.

Tabi biz hemen evlerden kül küreklerini alır gelir yolu tamir ederdik.

Çocuğu olan kadınlara anne derdik. Mahalle bakkallarının ön adı “bakkal”dı. Bakkal Gülsüm,  Bakkal Mehmet, Bakkal Şeref…

Kapı üstü levhalarında tersi yazardı ama biz öyle derdik. Bizim bakkalda para geçmezdi lakin bakkal Mehmet on beş günde bir babana selam söyle derdi... Babanın cevabı hep aynıydı: “Çatladın mı be adam, aybaşına daha kaç gün var.”

Çok şeye özlem duyuyorum, duymasına ya en dokunaklısı en yüreğimi burkan, kaybolan samimiyet.

Aklı yerinde olanların en büyük kaybı da samimiyet...

Artık Cafer’i tanıyorsunuz. Ondaki samimiyetin de farkındasınız. Samimiyet iyi niyetin yüze ve dile vurması değil midir?

Eski mahallem artık hiç mi hiç samimi gelmiyor. Yoksa bende mi yapmacık hayatların içerisinde samimi duygularımı kaybettim?

Yüzünüzden samimi gülüşler, gönlünüzden samimi sevgiler eksik olmasın...

YORUMLAR