O gün, bugün olabilir. Bir işaret mi bekliyorduk, bir ışık mı?
Derin acılar bırakan göçük ve altında kalan hikayeler, bazen hayra vesile olabilir.
Demeyin, ne anlatmaya çalışıyorsun, diye.
Milletçe uyanmak için sebepler arıyorum.
Daha geçerli, daha etkili ve tutarlı bir yönteminiz varsa uyanmak için, onu deneyelim.
Yoksa; beni dinleyin.
Daha yeni tatbikatlar yaptık, evimizde yaşam alanları kurduk, hayat üçgeni inşa ettik, çanta çanta deprem kolileri hazırladık.
Çantamıza tartar önleyici diş macunu, motorlu diş fırçası almak artık sıradan oldu. Bir takım yardım sapıkları depreme yakalananlara kendileri için hazırladıkları fantezi iç çamaşırları, depremde yıkılan yüksek binalara inat daha yüksek topuklu kadın ayakkabısı, abiye kadın giysisi bile gönderdiler. Yani, deprem denen felakete ne kadar hazırlıklıyız değil mi?
Şimdi hazır olun. Televizyonlarda sözüm ona deprem uzmanları fırtınası kopacak. Ben daha önce demiştim yarışı epeyce heyecanlı olacağa benziyor. Dakikası dakikasına depremin geleceğini tahmin edip insanları uyardıklarını iddia edenler bile çıkacak. Hayretler içinde kalacağız, acaba ben neden duymadım diye hayıflanacağız.
Depremin yarattığı hasarı ilahi sebeplere bağlayıp fay hatlarını kader çizgimiz gibi bahaneler ile vicdanlarını oyalamaya çalışanlara da bolca rastlayacağız. Allah’ın “gelecek tehlikelere karşı tedbir al, sonra tevekkül et” emrini bilmemize rağmen yapacağız bunu.
Bütün bunlara rağmen, haşa suçu hesapsızca manevi aleme havale edenler yine tedbirsizce çıkacakları yüce mahkemeye bodoslama dalacak.
Tabi sorgu meleği hemen müdahale edecek, “Hop hemşerim nereye?” Orada olacakları Allah bilir.
Arıyorum, arıyorum bulamıyorum. Zira herkes masum. Belediyeler, laboratuvarlar, onay makamları, yapanlar, sorgulayıp araştırmadan alanlar, bu çürük mahallelerde sosyal çevre kuranlar, ticarethane açıp önce çelik kasayı koyacağı yeri planlayanlar, yaşam alanları kurup üzerine çocuk parkları yapanlar, emeklilere tahta banklar döşeyip “Gördünüz mü sizin rahatınız için neler neler yapıyoruz” diye politika üretenler hepsi ama hepsi masum.
Hoca Nasrettin yaşasaydı ona sorardık suçluyu.
Tamam uzatmayalım hırsız da masum...
Vay demokrasi vay. Evde başlıyor isyan, “Ben artık yetişkin bir bireyim, bana karışamazsın.”
Sınırsız özgürlük.
Adam yırtınıyor “yatay mimari” diye. İnsan toprağa yakın olmalı, ayağı toprağa basmalı, çocuklar dört duvar arasında değil bahçede, sokakta oynamalı diyor.
Kulağımızdaki küpe deliği değil ki. Gerekli lakin sıkıcı lafların transit hava alanı. Bir taraftan giriyor, diğer taraftan tüyüyor.
Genelde canımız yandı, yerelde canımız yanar mı, yanar. “Yok canım, vatanımızın güneyini kasıp kavuran felaket bize uğramaz”mı diyorsunuz? Kuzey Anadolu fay kırığı tam da Tosya ilçemizin ortasından geçiyor. Hatta bu kırığın kollarından biri İhsangazi’den Araç ilçemize doğru devam ediyor.
İnsanoğlu doğası gereği hep suya yakın yurt kurmuştur. Kastamonu dahil yerleşim yerlerinin çoğu dere yataklarına paralel ya da tam da ortasındadır. Nüfusumuzun ekseriyeti bu bölgede yaşıyor. Binalar kum ve alüvyon tabaka üzerinde. Olası bir sarsıntıda binalar yıkılmasa bile yan yatar. Üst tabakada oluşan cıvıma binaları içine çeker. Yani batar. Ekranlarda görüyorsunuz, on katlı binanın sadece iki katı zemin üstünde.
ŞİMDİ…
Sayın Belediye Başkanım size sesleniyorum. Haddim değil, zurnada delik bile değilim.
Söylemezsem, yazmazsam altmış yıllık ömrümde ekmeğini yediğim kadim memleketime, canım memleketime ihanet etmiş olurum.
Biliyorsunuz, Kastamonu’da iki bin öncesi yapılmış bina yapısı çok fazla. Hele bazı site yapılar var ki orta ölçekli bir depremde toz olacak kadar çürük. Elbette biliyorsunuz, kurumlarınız var, mühendis ve mimarlarınız var.
Dahası “kent konseyi” adı altında proje üreten, bilenler konseyi var. Onlardan biri illaki şöyle bir sıralama yapmış ve onaya sunmuştur.
Mesela İmam hatip lisesi sırtlarından başlayan, saat kulesi, doğan tepesi, Ahmet Dede tepesinin eteklerinde bulunan, Kırkçeşme mahallesi merkez alınarak Esentepe’yi de içine alan bölge seyreltilerek kentsel dönüşüm kararı alalım demişlerdir.
Şehir bölge planlamacıları şehrimizi yeniden ele alıp, ana cadde arkası kaleye kadar tüm absürt yapıları yıkıp, turizm bölgesi olarak çoktan planlamışlardır, diye düşünüyorum.
Hatta uzmanlar tüm yapıların sağlık raporunu çıkartmışlar, riskli yapılar işaretlenmiştir.
Şehrin seyreltilmesi sonucu doğacak konut ihtiyacını gidermeye yönelik çalışmalar tamamlanmış, zemin etütleri dahil jeolojik onaylar alınmış arsa üretimi son aşamaya gelmiştir. Tabi buralara yapılacak konutların, özlenen mahalle kültürünü de yeniden canlandıracağı da göz önüne alınmıştır.
İlimizin değerli yöneticileri, zor zamanlar efsane liderler çıkarır. Efsane olmanın üç olmazsa olmazı vardır. Birincisi, herkesi dinlemek, ikincisi gözü kara ve kararlı olmak, üçüncüsü bürokrasi krallığını dinlememek.
Sonrası sadece azim ve niyetle ilgilidir. İnsan oğlu hayali kadardır.
Bilemiyorum bizim güvendiğimiz dağların hayalini. Belki aşkı Ilgaz dağının ötesinde arıyorlardır.
Şair boşuna dememiş, “Mecnun ne ararsın Fizan çöllerinde
Leyla hapsolmuş damla damla gözlerinde”
Gelin değerli büyüklerim, vazgeçin.
Leyla Kastamonu’da…